Mégane Boyard Brown I. Sınıf
Mesaj Sayısı : 28 Kayıt tarihi : 24/07/11 Lakap : Méggy
| Konu: Mégane Boyard Paz Tem. 24, 2011 1:02 pm | |
| Ad&Soyad: Mégane Boyard Kişisel Özellikler: Genelde herkes beni dışarıdan sessiz sakin kız olarak tanımlar ve umursamaz göründüğümü söylerler. Bunu düzeltmekte fayda var. Sessiz değilim. Sakin değilim. Sabırlıyım. Sabrım öyle böyle değil. Hatta bazı insanlara hala nasıl tahammül etmişim hala şaşarım. Ve aksine herşeyi gerektiği kadarıyla takarım. Beni tanımlamak istersek en uygun iki kelime "Gerektiği kadar" olacaktır. Mesela gerektiği kadar duygusal bir insanım. Yani bir film izlerken hüngür hüngür ağlayacak kadar duygusal değilim. Eğlenmeyi ve eğlendirmeyi severim. Bazen gülme krizine sokabilirim. Bazen de beceremem. Hani espri yaparsın ama kimse gülmez ya hah! işte bana çok olur o. O an esprime değil bana güldüklerinin farkına vardığım da benim de onlara katıldığım çok olmuştur. Arkadaşlarımı çok önemserim. Eğer gerçekten güvenimi hak ediyorsa onun için her şeyi yaparım. Onlar mutluysa bende mutlu olurum. Üzgün olmalarına dayanamam. Bu yüzden neşelendirmeyi görev edindim diyebilirim. Havalı insanlardan nefret ederim. Arkadaşlarımı mümkün olduğunca havalı seçmemeye çalışıyorum. Kendini övenler var ya onlar beni bitiriyor. Bırak abi seni başkası övsün. Sen böyle itici olduğunla kalıyorsun. Mütevazi insanları severim. Sadece ben değil herkes sever bence.
Uyumayı çok seven bir biriyim. Hani böyle bıraksalar ohooo uyurumda uyurum. Sadece kafamı yastığa koyunca uyuyamam. Hep öylelerine özenmişimdir ama Allah için. Şiir yazmayı severim. Okumayı severim. Yeni bilgiler edinmeye bayılırım. Neyse haa bunu söylemezsem olmazdı. Bi yerde uzun süre duramama gibi bir huyum var. Benim arkadaşımsanız bunun ne demek olduğunu iyi anlarsınız. Ayaklarınız sizee isyan edebilir. Benim ayaklar alıştı artık etmiyorlar. Çok arkadaş bağımlısıyım. Bu nasıl bişey diceksiniz. Kısaca arkadaş benim için sevgiliden bile önemlidir. Arkadaş candır, candan ötedir benim için. Özgür olmayı severim. En önemli özelliğim bence bu. Neyse böyle bişeyim işte. İstediğiniz Meslek: Doktor İstediğiniz Ünlü: Amber HeardÖrnek RP: - Spoiler:
Bakanlıktan gönderilen görevliler Marleene'i bir iki soru soracağız diye odasından çağırttırmıştı. Ne konuşacaklarına dair en ufak bir fikri yoktu Marleene'nin. Geldiği gibiyse sorularına başlamışlardı. Ne olduğunu, sorduklarının amacını bile daha sonra öğrenecekti ve bu onun için hayatının dönüm noktalarından biri olacaktı...
“En son seninle görülmüş.” 'En son?' “Evet, olabilir.” “Neredeydiniz?” “Trende..” “Joseph’te bir değişiklik sezdin mi hiç?” “Bunlar nasıl sorular siz…” birden duraksamıştı. Suratını yere eğdi, gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı. Onlar söylemeden kesin hiçbir şey yoktu ortada.. Kayıp olabilirdi yada.. Aklından bile geçmemeliydi böyle bir şey. İnanmazdı ki zaten bi kaç gün öncesinde gayet iyiydi çünkü Joseph. Yoksa Marleene'ye öyle mi gelmişti? Yok yok iyiydi. Çünkü Marleene onu takip ettiği sürece üzgün, mutlu, şaşkın hallerinde ne yapacağını, nasıl tepkiler verebileceğini ezberlemişti. Kesinlikle tren de iyidi bundan şüphesi yoktu.. Sonra tekrar gözlerini onlara çevirdi. Adamlar ona, o da onlara bakıyordu. Sessizlik, fırtınadan önce ki sessizlik gibiydi adeta. Marleene’nin koparacağı bir fırtına öncesi... “Yoksa Joseph’e bir şey mi oldu?” Adamın teki gülümsedi. Marleene içinden en kötüsü olmasın diye dua ediyordu. Gözlerini tekrar kapatmış her cevaba kendisini alıştırmaya çabalıyordu. Adamın gülme sesinin onu rahatlatması gerekirken aksine hiçte rahat hissetmiyordu. Durum sandığından daha kötü olabilir miydi? Diğer adamsa birkaç saniye bekledikten sonra "Evet, öldü." demişti ve devam etmişti. "Sizin haberiniz yok muydu? İki gün oluyor." Marleene yere bakan yüzünü yavaşça onlara çevirdi. Gözlerinden süzülen yaşlar haberinin olmadığının en büyük göstergesiydi. Bakanlık çalışanlarının böyle patavatsızca, böyle adice davranmalarına sinirlenmişti. 'Nasıl bir kalptir bu?' Büyük bir hışımla ayağa kalktı. Göz yaşlarını tutuyordu. Güçlü olmaya çabalıyordu. Güçlü görünmeye... "Hemen gidin burdan!" Adamlar şaşırmış Marleene'e bakıyordu. "Size diyorum!! Gidin!!" O kadar yüksek sesle söylemişti ki bunu ortak salondaki herkes ona çevirmişti kafasını. Adamlarsa yerinden kalkmıyordu hala. Marleene'nin kötü olduğunu görmüyorlar mıydı? "Gidin diyorummm. Gidinn.. gidinn.." Olduğu yerde tepinmeye başlamıştı. Artık güçlü görünmek istemiyordu. Adamların bu şekilde gitmeyecekleri her hallerinden belliydi. Artık deli gibi akan göz yaşlarını saklayamıyordu. Olduğu yerde tepiniyor. Ne yaptığının farkına bile varmıyordu. Demek iki gün olmuştu ve onun en son haberi oluyordu. Ablası Mégane'a kızmaya başlamıştı şimdide. Kesinlikle o üzülmesin diye bir şey söylememiş, söylettirmemişti arkadaşlarına. Bu bakanlık çalışanlarından duyacağına ablasından duyması belki daha iyi olurdu. Ablası insan psikoloji konusunda neredeyse uzmandı.
Gözleri etrafı zar zor seçiyordu artık göz yaşlarından. Mavi ve gri tonlarında ki odasında yatağının başına oturmuş, ayaklarını kendine çekmiş öylece düşünüyordu. Adamlar ortak salondaki diğer öğrencilerin çıkarmasıyla ancak gidebilmişlerdi ve yine ortak salondaki diğer öğrencilerin Marleene'i tutup odasına getirmesiyle sakinleşebilmişti biraz olsun. Adamlardaki pişkinliğe ve Joseph'in onu bırakıp gitmesine lanetler yağdırmadan edemiyordu. Neden yapmıştı ki bunu? Neden? Onu seven onca insanı bırakıp gitmek, onlara haksızlık değil miydi? Hiç düşünmemiş miydi onları yada hiç sevmemiş miydi? Sanmıyordu. Hangi şahsiyet anne, babasını sevmezdi ki. Onu bu yaşlara getiren, rahat yaşaması için herşeyi yapan.. Özellikle Joseph'in ailesi Joseph tek çocuk olduğu için onun üzerine çok titriyorlardı. Joseph'te kıymetlerini biliyordu zaten. Gurur duyuyordu onlarla, isimleri her geçtiğinde gözleri parlıyordu. Fakat kimseye anlatamıyordu. Hava atmak, insanları ezmek onun için çok uzakta kalan özelliklerdi. Zaten bu yüzden Grryffindor'a seçilmişti belki de.. Trende ki konuşmalarını hatırladı biran için. Joseph tatil boyunca tek başına her yeri dolaşmış ama babası onu izleme büyüsü yapmıştı. Fakat bundan hiç rahatsızlık duyuyor gibi değildi. Böyle bir çocukları olduğu için Bay ve Bayan Carter çok şanslıydı. Ha bir de Joseph'i delice seven sevgilisi vardı. Bunu çok sonra öğrenmişti yine. Tren de Joseph kendisi söylemişti. Farkında olmadan da olsa Marleen'in kalbini kırmıştı ama şimdi yanında olmasını bırak Brynja'nın yanında olması için nelerini vermezdi Marleene. O kız ve ailesinin ne kadar üzüldüklerini anlayabiliyordu. Keşke elinden bir şeyler gelebilseydi. Küçük, ufacık bir yardım bile olsa yapmaya hazırdı. Onu çok sevenler arasında kendisi de vardı. Her ne kadar Joseph bunu bilmese de. Onu takip etmeler, her konuşmalarında yarım, kısa ya da anlamsız cümleler kurmalar, her gördüğünde kalbinin duyulacak kadar hızlı atması aşktan başka bir şey değildi. Belki de Joseph bunu fark etmişti. Evet, fark etmesi mükemmel olurdu. En azından onu delice seven başka birinin olduğuna da bilirdi ve bu kararı biraz olsun onu seven insanlar için vermezdi diye düşündü. Bu anda düşünürken duran göz yaşları yeniden süzülmeye başlamıştı. Elinin tersiyle göz yaşlarını sildi. Odasında kimse yoktu. Kimsenin olmamasını o istemişti. Yalnız kalmak istiyordu ve arkadaşları ona destek çıkarak yalnız bırakmışlardı. Onlara teşekkür borçluydu. Oda da ki arkadaşları Joseph'e olan aşkının en yakın izleyicilerinden olma özelliği taşıyorlardı. Artık o kadar alışmışlardı ki Joseph'le ilgili ne duysalar, ne görseler Marleene'ye yetiştiriyorlardı. Bir tek bu haberi ve Brynja'yı gizlemişlerdi ondan. Aslında en önemli olan konuları gizlemişlerdi. Onu sevdikleri için yaptıklarını biliyordu ve bu işlerde ablasının parmağı olduğunu da. Şuanda tek kızdığı kişi zaten ablasıydı. Gözleri acıyordu artık. Yavaş yavaş yatağına yerleşmeye başladı. Muggle kentinden aldığı küçük saate dönüktü yüzü. Saat tam 16.00'dı. Etraf kararıyordu yavaş yavaş.. Gözlerini kapattı.
* "Joseph! Joseph! " Joseph onu duymadan koridorda koşuyordu. Acelesi vardı gibi. Marleene'de her zaman yaptığı şeyi yapıp onu takip etmeye karar vermişti. O da arkasından koşmaya başladı. Joseph arka bahçeye kadar koşmuştu. Büyük havuzun heykellerinin birinin önünde durdu. Sonra aniden arkasını döndü. Marleene saklanacak zamanı bulamamıştı. Arka bahçe bomboştu. Sessiz sakin.. Daha önce burayı hiç böyle görmemişti. Herkes neredeydi? Joseph'e sonunda yakalanmıştı işte. Yüzünün kızardığını hissediyordu. Joseph'se gülümseyerek el sallıyordu. Oraya gitmesini istiyordu Marleene'nin. Yavaş adımlarla biraz çekinerek biraz da utanarak ona ilerlemeye başladı. Heykelin altına geldiğinde yüzündeki kızarıklığın daha da arttığından emindi. Bir saniye! Burası Marleene ve Joseph'in ilk tanıştığı yerdi. Bir sene önce bu heykelin altında ilk defa konuşmuşlardı. Bu sefer Joseph kısa cümleler kuruyor, Marleene'yse çok konuşuyordu. İşler tersine dönmüştü şimdi ise... Ellerinin titrediğini hissediyordu. Joseph ellerini uzattı ve Marleene'nin titreyen ellerinden tuttu. Şaşkınlık içerisinde Marleene ona bakıyordu. Tekrar bir gülümseme attı Joseph. Tek kelime bile etmiyordu. Yavaş yavaş Marleene'ye yaklaşıyordu. Yüzleri arasında ufak bir mesafe bırakıncaya kadar yaklaşmıştı. Sonunda Marleene'yi fark etmişti demek ki. Şuan Marleene'den mutlusu yoktu. Sağ gözünden bir yaşın geldiğini fark etmişti. Marleene'de o ufak arayı kapatmaya karar vermişti ve... *
Saat 16:15.
Marleene rüyasının en güzel yerinde uyanmış delice ağlıyordu. Uyandığında gözünün sağından gelen göz yaşı hala duruyordu. Anlaşılan bu durum onu o kadar çok etkilemişti ki... Şu on beş dakika ona bir gün gibi gelmişti adeta. Joseph'i şimdiden deli gibi özlemişti. Odada ki kızlar hala yoktu hepsi dersteydi. Marleene ise katılmamayı tercih etmişti. Notlarını daha sonra toparlayabilirdi. Profesörlerin onu anlayışla karşılayacağını düşünüyordu. Profesörler onu sevdiği gibi o da profesörleri çok seviyordu. Profesör Esta, Jeanne ve dahası... Bir tek ablasını sevmemeye başlamıştı. Joseph'e ayrıcalıklar tanıyan mükemmel ablası. Bir tek Marleene için mükemmel davranmıyordu sanki. "Kendi işini kendin yapmalısın." "Herkes değerini kendi belirler." "Babama bunu sonra sen açıklarsın." gibi tehdit edici veya akıl verici şekilde konuşuyordu hep. Aslında bunların çoğu Marleene'nin daha etkin, ablası gibi mükemmel görünmesini sağlamak amaçlıydı. Fakat Marleene bunu bir türlü anlamak istemiyordu şuan. Ablası Mégane bundan sonra ona Joseph'i hatırlatacaktı belki de... Göz yaşları yeniden onu ziyarete gelmişti ve uzun süre de gideceğini sanmıyordu...
'Tık tık' Göz yaşlarını elinin tersiyle sildi ve kapıdaki her kimse içeriye davet etti. Bu dersten gelen bir kızda olabilirdi. Kendi üzüntüsü için onları derslerinden etmek veya yaşamlarını etkilemek hiçte Marleene'ye göre değildi. "Girebilirsin." Gelen ablası Mégane'dı. 'Bir bu eksikti.' Kollarını kucağında kavuşturdu ve ablasının ters yönüne bakmaya başladı. "Teşekkür ederim hayatım." dedi ablası gayet içten sevecen bir tonla.Marleene ise hiç ses vermiyordu. Ablası yavaşça ona yaklaştı ve yatağının yanına oturdu. "İyi misin?" Bu nasıl bir soruydu? Tabii ki de iyi değildi. Ablasının aklından geçenler neydi çok merak ediyordu. Cevabını vermek için ablasına döndü yüzünü. Yüzü korkunç bir haldeydi. Gözleri ağlamaktan şişmiş, saçları dağılmış, yüzü kıpkırmızı bir hal almıştı. Ablası hiç şaşırmış gibi gözükmüyordu. "Pekala, sana sadece şunu verip gidiyorum o zaman?" Aslında bu cümleyi soru tonlamasında sormuştu. Ne olduğunu merak etmişti Marleene. Ablasının cübbesinden çıkardığı kitaba meraklı gözlerle bakıyordu. "Evet, işte al bunu Joseph sana verilmesini istemiş. İçinde bir not varmış." Marleene bir atmaca gibi ablasının elinden aldığı kitaba baktı. Bu trende Joseph'in elinde gördüğü kitaptı. Gözlerine inanamıyordu. Joseph ona bir şeyler bırakmıştı. Peki ama ne için? Acaba onu sevdiğini biliyor muydu? Bu soruların yanıtlarını alması için kitabın içine, nota bakması gerekiyordu. Bunun içinde önce ablasının odadan çıkması.. Yüzünü kitaptan kaldırdı ve ablasına çık dercesine bir bakış attı. Mégane'ın odadan çıkmasını bekleyemeden kitabın içini araştırmaya başlamıştı bile. Kapının kapanma sesiyle ürperse de yaptığı şeye devam etti ve kitabın son sayfasında bir parşomen buldu. Hızlıca parşömeni açtı içerisinde hareketli yazılar ve küçük bir kalp işareti vardı. Yanındaysa Marleene ve Joseph yazısı. Marleene şaşkınlıktan parşömene bakakalmıştı adeta. Arkasından bir parşömen daha gördü. Şaşkın yüz ifadesi hala suratında o parşömendeki notu da okumaya başladı. 'Merleene; bir yıl önce olsa, herşey farklı olabilirdi.' Bu sefer göz yaşlarına hakim olmakta güçlük çekiyordu. Kalbi o kadar hızlı atmaya başlamıştı ki. Vücudu abartılı tepkiler veriyordu. Titreyen ellerindeki parşömenleri önüne açık bir şekilde bıraktı. Gözü yazıları zor seçse de onları tekrar tekrar okuyordu. Ne yani bir sene öncesi olsaydı... Tamda düşündüğü gibiydi işte her şey. Bir sene öncesinde Joseph kısa cümleler kuruyordu. Marleene bunu nasıl da fark edememişti. Fark etse de o zamanlar bir şeyler hissediyor muydu ondan bile emin değildi ki. O kadar kötü hissediyordu ki.. Hiç bir şey düşünemez hale gelmişti. Rüyasından sonra bu parşömenler ona sadece şunu söylüyordu sanki. "Benimle gel.."
Marleene asasını eline almış, odanın ortasında ayakta bir haldeydi şimdi. Gözleri ağlamaktan kan çanağına dönmüş. Korkunç bir vaziyetteydi. Joseph'i dinleyecekti onun yanına gidecekti. 'Benimle gel..' cümlesinden başka hiç bir şey aklını meşgul etmiyordu o esnada. Asasını kalbine doğru çevirdi. Gözlerini kapattı. "Avada Kad.." Karartı vardı sadece karartı ve yere yığıldı..
Gözlerini açtığında etrafında ablası, arkadaşları ve tanımadığı bir çok kişi vardı. "Ne.. Nerdeyim.. Ben.." kesik kesik konuşuyordu. Ablası eliyle susmasını işaret etti ve ekledi "kendini yorma zor bir gün geçiyorsun ufaklık." ufak bir iç çekmenin ardından konuşmasına devam etti. "revirdesin, ufak bir baygınlık geçirdin. Neyse ki dersten gelen kızlar seni gördü ve bana haber verdi şimdi buradasın işte. " Marleene duyduklarına inanamıyordu. Ne yani laneti söyleyememiş miydi? Yaşadığına göre hala evet. O zamanı hatırlamaya çalıştı. Biraz düşündü ve elbette! Laneti söylemeden önce bayılmıştı. Kalbi ve vücudu daha fazla dayanamamıştı olanlara. Gözlerinin karartısı bayıldığı içindi... Şimdi Marleene üzülse mi sevinse mi anlayamamıştı. Karşısında duran Joseph'e baktı. O tatlı gülümsemesiyle ona el sallıyordu. Marleene gözleri kapanmasın diye çabalıyordu. Joseph gidecekti yoksa. Karartı tekrar gelmişti.. Uykuya daldı.
Birkaç ay sonra..
Marleene toparlanmamıştı. Fakat zor günlerini biraz olsun geride bırakabilmişti. Dersleri eskisinden daha iyiydi. Zaten tek derdi derslerdi. Joseph'ten sonra hiçbir erkekle doğru düzgün konuştuğunu hatırlamıyorudu bile. Tek sorunu arkadaşlarının azalmasıydı. Bunun nedeni arada sırada Joseph'le konuştuğunu iddia etmesiydi. Joseph'in dediklerine göre hayatını yönlendiriyordu artık. Onu kötü bir şeye sürükleyecek şeyler söylemeceğinden çok emindi. Bu yüzden her dediğini yapıyor, her söylediğini dikkate alıyordu. Bunu öğrenen arkadaşları ondan uzaklaşmıştı. Bir tek Summer vardı yanında. O tek, bir tanecik dostuydu onun. Onuda kaybetmekten çok korkuyordu. Böyle bir şeyi aklına bile getirmek istemiyordu. Ablasıyla araları da iyi olmaya başlamıştı yine Joseph sayesinde tabii ki. Ablasıyla iyi geçinmesini söylemişti. Faydalarını görüyordu, ablası da eskisinden daha çok yardımcı olmaya başlamıştı. Hayatından memnundu. Joseph'in istediği de buydu. En başta da dediğim gibi.. O olay hayatının dönüm noktası olmuştu...
| |
|
Aurelia R. Creté Bronx High IV. Sınıf
Mesaj Sayısı : 118 Kayıt tarihi : 21/07/11 Nerden : I'm a English girl in NY Lakap : Elia
| Konu: Geri: Mégane Boyard Paz Tem. 24, 2011 1:23 pm | |
| Anlatım : 35/35. Gerçekten çok iyi anlatmışsın, belirtmeden geçemeyeceğim. Kurgu : 35/35. Uzunluk : 5/5 Akıcılık : 10/10 İmla : 3/5. "An" eki ayrı yazılır. İki cümlede baş harfler küçükle başlamış, "Odadaki" derken 'ki' bitişik yazılır. Bunun gibi hataların vardı. Fakat anlatımı beğendiğimden çok puan kırmadım. Sayfa düzeni : 4/5. Renklendirme : 5/5 Yıldız değerin; 97. Rütbeniz veriliyor. İyi rp'ler dilerim ^^. | |
|