D. Joseph McBriant Dünyaca Tanınmış Şarkıcı
Mesaj Sayısı : 38 Kayıt tarihi : 23/07/11 Yaş : 31
| Konu: Joseph l l C.tesi Tem. 23, 2011 7:43 pm | |
| Ad&Soyad: D. Joseph McBriant Kişisel Özellikler: Hareketli, insanlarla ilişki kurmayı seven, düşünceli. Müziği hayatına tek şey edinmiş. Müziksiz yaşayamayacağına inanan birisi. Şu söz onu anlatan tek şey aslında. "Some people believe in God, i believe in Music. Some people Pray, i turn up the radio!" Gülümsemesini bilen. Kin tutmayan ama her insan gibi sinirlenen. Hayatta herşeyden mutlu olmanın gerektiğine inanan. Ölümden bile. Sonuçta öleceksin. Neden üzülüp hayatının geri kalanını mahvedesin ki? Çikolata seven, yapmura bayılan. Denizi ve yazı seven. Pamuk şeker hastası. Arkadalarına önem veren biraz gösterişi seven birisi işte... İstediğiniz Meslek: Dünyaca ünlü şarkıcı İstediğiniz Ünlü: Kendimi kullanacağım. Örnek RP:- üzüldüm bunu yazarken:
Birkaç gün önce "Umutsuzluk kol gezerken bedenimde; nasıl mutlu olabilirim bana söyle?"Joseph, yüzünde oluşan umutsuz ve acı dolu ifadeyle dolaşıyordu Hogwarts koridorlarında. Korku içini bir ahtapot gibi sarmış; umutsuzluk bedeninin her zerresinde kol geziyordu. Küçük bedeni bu zamana kadar görmediği bir acı ile karşılaştığında; ne yapacağını bilemiyordu. Sonbaharı bekleyen bir yaprak gibiydi. yazın son zamanlarında solan; ama ddurum joseph için biraz farklıydı. O tekrar doğmayacaktı; sadece solacaktı. 4 yıldır yürüdüğü Hogwarts koridorları acı verir hale gelmişti ona. Boğucu, sıkıcı bir havası vardı son günlerde ona göre. Eski neşesi kalmamıştı. Eski Joseph kalmamıştı. Cübberinin arka kısmı yere sürünürlen çıkardığı hafif ses ona ölüm çığlıklarını hatırlatıyordu. İçi huzursuz oluyor ve kanının çekildiğini hissediyordu. Küçük bedeni bunu kaldıramıyordu. Adımları yavaş ve emindi. Uzun süre yürümüştü koridorlarda. Zamanın nasıl geçtiğini anlamıyordu, yürümek ve kimseyle konuşmamak istiyordu. Kimseye görünmemek. Herkesten kaçmak. Sakladığı şeylerin ortaya çıkmasını istemiyordu. Gizli bir kutu gibi saklamalıydı herşeyi. Okulun arka çıkış kapısına geldiğinde karşısında büyük havuzu gördü. İçerisinde duran heykellere hiç bu kadar dikkat bakmamamıştı. Hafızasının ker köşesine, zihninin her zerresine kazımak istiyordu bunu. Belki hatırlardı. Belki ölüm onun kapısını çaldığında, yanında hatıralarını da götürebilirdi. BUrada ne çok zaman geçirdiğini hatırladı. Ravenclawdaki sevgilisine şarkı söylüyordu, annesinden gelen mektupları burada okuyordu, Adeline ile çoğu kez burada karşılaşıyor, Marleene'in o tatlı kızarılarına burada tebessüm ediyordu. Çok şey vardı bu okulun içinde. Hatırlanması gereken çok şey. Organları parçalanırcasına acılar hissediyordu Joseph. Acı, korku, umutsuzluk, özlem, ... tüm duygular birinci olmak için yarışıyordu küçük bedeninde. Her biri farklı etkiliyordu Joseph'i. Farklı ve yıkıcı. Adlımlarını tavaşlarım taş döşemeli Hogwarts kolonlarından birine yaslandı. önünende duran sonsuz yeşillikler ve onunla ufukta birleşen sonsuz mavilikler. Bu manzarayı bir daha görebilecek miydi? Elinden birşey gelmeyeceğini düşünüyordu. Gözlerinden süzülen bir damla yaş anlatıyordu zaten olan biteni. "Gitmek istemiyorum ama yapmalıyım." diye mırıldanırken kolon kenarında bulunan taş döşemeli duvara oturdu. Cübbesinin ayak uçlarını toplayarak ayaklarını ön plana çıkardı. Tanıdık birisine rastlamak istemiyordu. Kimseyle konuşmak kimseye birşey anlatmak istemiyordu. Anlatsa neye yarayacaktı ki? Joseph'in kararının değişmesine neden olacak birşey olamazdı. Oturduğu yerden sessizce kalktı ve koşar adımlarla gryffindor ortak salonuna gitti. Kapıda duran resime şifreyi söyledikten sonra kırmızı tonlarının ağır bastığı odaya girdi. Şöminenin yanına gelirken odanın her santimetrekaresini zihnine kazıyordu. Köşede durak iki kırmızı koltuk ve arkasındaki yarı açık pencere, hemen yanındaki küçük masa. Ortaya bırakılmış geniş kırmızı koltuk şömimenin önünü kaplıyordu. İki yanına yerleştirilmiş uyunmlu koltuklar ahenk içinde dans ediyordu odada. Şöminenin karşısına geçti ve birkaç dakika yanan teşe baktı. Arkasından geçen bina arkadaşlarının seslenmelerini duymuyordu. Hiç birşeyi duymuyordu. Yatakhaneye dönderdi yüzünü. merdivenlerden yukarı çıktı ve odaya baktı. Eşyalarının çoğunu birine bırakmalıydı. Sevdiği kişilere. Yatağının üzerine geldi ve bir parşömen çıkardı. Eline aldığı tüy kalemlerle parşömene kelimeleri sıralamaya başladı. Uzun ve içinden gelenleri yazmıştı. Bugün "Ölüm artık kapını çaldığına; içeri almaktan başka çaren olmaz."Gece, soğuk ve karanlık yüzünü göstermeye başlamıştı gündüzün ardına. Güneş ışınları, Joseph için son kez aydınlatıyordu yeryüzünü. Son kez ışıtıyor ve son kez ısıtıyordj. Gökyüzünde maviliğin yerini almaya çalışan renk tonları birbirleri ile yarışıyordu adeta. Joseph'in en sevdiği andı bu an. Gryffindor ortak salonu gibi kırmızının tonlarını barındıtrıyordu gökyüzü akşam saatlerinde. Sanki o an tüm sonsuz ufuklar ona aitti ve onun için vardı. Kırmızı, turuncu, sarı ve mavi. Düşündüğünde slytherin dışındaki tüm binaların renkelerini barındırıyordu içinde gökyüzü. Yine de kırmızı ağırlıkta idi. Gökyüzünde yıldızlar birer ateş böceği gibi görünmeye başladığında; güneş kendini çoktan yok etmişti. Joseph, daima ilk çıkan yıldızı kendi yıldızı olarak kabul etmişti. Güneşi ilk o selamlıyor, yeryüzüne ışığını ilk o gönderiyordu. Gece boyunca en parlak yanan o oluyordu ve sabah güneşi en son o uğurluyordu. YIldızlar geceyi biraz olsun aydıtlatmak için birbirleri ile yarışırken; ay onları kıskandırıyor ve gümüşi beyazlığını karanlığı delerek ortaya çıkarıyordu. Benekli hali hoş bir görüntü katsa da ona Joseph'in mutlu olmasına yetmiyordu bu akşam. Yatakhanenin penceresinden bakarken dışarı, içeride kimse yoktu. Birkaç gün önce yazmış olduğu parşömeni kitabının arasından çıkarararak katladı ve cübbesinin cebine koydu. Cansız bedeni yerde yatarken bunun yanında olmasını istiyordu. Bunu birinin bulmasını ve isteklerini yerine getirmesini. Yeşil tonlarının bulunduğu orman güneşin batması ile siyaha bürünmüştü. renkler karanlığın içerisinde kaybolmuş, dünyanın güzelliği bir anda yok olmuştu. kırmızı yoktu artık onun yerine siyah vardı. Yeşil de yoktu, sarı da mavi de mor da... Tüm renklerin yerini siyah almıştı gecede. Joseph'in içi gibi. Joseph'in düşünceleri gibi. Joseph'in kendisi gibi. Onda da kalmamıştı yaşama sevinci. Tüm renkler bedeninde siyaha dönmüştü. Gİttikçe büyüyan ve onu sonsuzluğun içine çeken siyaha. Zaman çOK çabuk geçiyordu sanki. saatler dakika dakikalar saniye gibiydi ona göre. Biraz daha fazla kalmak istiyordu ama gitme zamanın yaklaştığını biliyordu. Yatağının kenarında bulunan asasını aldı ve cübbesinin içine yerleştirdi. Artık hazırdı. mektup ve asa yanındaydı. Yatakhaneden çıkarken merdivende birkaç bina arkadaşı ile karşılaştı. Yüzlerine hiç baklamadna ilerledi. Ortak salondan dışarı çıktı. Dik helezonlar çizen kehanet kulesine vardı. kehanet dersliğinin kapısı kilitliydi. Bunu kulelerden birinde yapmak istiyordu. Ancak uygun biryer bulamadığından; okulun boş dersliğine gitti. Kapıyı yavaş bir biçimde açtı. İçerisi karanlıktı; ay ışığından başka hiçbirşey aydınlatmıyordu burayı. Tam istediği gibi. etrafı görmek istemiyordu zaten. Yapamayacağından korkuyordu. Boş dersliğin ortasına geldi. Tam ortada bulundu yere oturdu. Yere oturmuştu ve ayaklarını bükmüştü. Bİrkaç dakika geçmişi güşünmek istedi. Annesinden başladı. Isabella. Güzel ve başarılı kadın. Hergün daha fazla guru duymuştu annesi ile. Hergün daha fazla sevmişti onu. Anne sonuçta. Hem Joseph'i büyütmüştü hem kariyerinde bir yerlere gelmişti. Her kadının harcı değildi bu iş. Ve bütün erkeklerden daha fazla takdiri hakediyordu ona göre Isabella. "Seni seviyorum anne ve özleyeceğim." Ardından babasını düşündü. Felix. Onunla gurur duyuyordu Sihir Bakanı olduğu için. Onun gibi olmak istemişti hep. Düşünceleri sahici ve güven verici. "Anneme iyi bak baba." Sevgilisini düşündü ardından. Adını bile telafuz edemediği ve her seferinde; canım, aşkım dediği kişiyi. Brynja. Onunla ilk tanıştığında çok salakça harketler yapmış ve eli ayapına dolaşmıştı. Şirin tavırlarına aşık olmuş ve birgün onu sevdiğini söylemişti. Kalp kalbe karşı olacak ki o günden sonra sevgili olmuşlardı ve hala sevgiliydiler. Joseph'in son sevgilisi. Onun için değerli olan birisi. "Senin kadar güzel öpemiyorum." demişti gülümseyerek. Bir yandan gözlerinden aşağı süzülen yaş diğer yanda gülümseme. Ardından Marleene düşündü. Masum tatlı kızarıklar oluşturan Ravenclaw'lu kız. Joseph'e aşıktı ve bunu Joseph biliyordu. Kendisi bilmese de. Heryerde karşılaşıyordu onunla. Her seferinde yüzünde oluşan kızarıklık güzel bir hava katıyordu ona. Sessindeki ipeksi hava güven veriyordu. Hogwarts trenindeki olayı hatırladı joseph. Marleene ile karşılaşmış ve konuşmuşlardı. Ardından bir yıl önce Marleene aşık olduğunu, kitap arasından düşen bir parşomen parçasıyla hatırlamıştı. "Bir yıl önce olsa herşey farklı olurdu Marleene" Sevdiği kişileri düşündükçe içinde daha büyük bir acı oluyordu Joseph'in. Gözyaşları artık durmuyordu. Durdurmak istemiyordu da.Summer'ı düşündü. marleene'in yakın arkadaşı olan. Josephle konuşur ve bazen ağzından laf almaya çalışırdı. Çok komik bir havası vardı Joseph'e göre. Adeline gibi. Her ne kadar sevmese de onu bile özleyeceğini farketti bu an Joseph. "Seni bile özleyeeğim Adeline." Ardından; aklından geçirdiği kişileri sıralayarak tamamladı. Oturduğu yerden ayağa kalktı. Bacaklarının güçsüzleştiğini hissediyordu. Eli titrer bir biçimde cübbesinin cebine gitti. Orada bulunan asma ağacı yapımı asayı eline aldı. Hafif kahverengi ve iyi oymalı bir asa idi bu. İki eli arasında tuttu asasını ardından sağ eline aldı. Hafif bir biçimde kaldırdı ve ucunu göğsüne getirerek dahadı. Titriyordu. Korkuyordu. Ağlıyordu. Hayatı göçiyordu gözlerinin önünden. Annesi, arkadaşları, sevgilisi, ... Arkasında bıraktığı bir parça parşömen ve sırları ile gidiyordu bu hayattan. "Elveda" dedi ağlar bir tonda ve yapması son derece güç birşey yaptı o an. Ağzından şu iki kelime döküldü ve Joseph için artık hayat bitti. "Avada Kedavra" Çıkan yeşil ışık joseph'in göğsünü adeta parçalamıştı. Büyük bir acı hissettikten sonra bilincini kaybetti. Dudakları arasından çıkan nefes onun verdiği son nefesti. Olduğu yere yığıldı. Joseph artık hayata gözlerini yumdu.Ertesi gün "Artık ben yokum""Hogwarts Cadılık ve Büyücülük okulunda üzücü bir olay. Sihir Bakanı Felix ve Sihir Bakanı Baş Asistanı ısabella'nın tek çocuğu olan D. Joseph Carter dün gece ölü bulundu. İntihar ettiği düşünülen Joseph'in; bunu neden yaptığını kimse bilmiyor. Okulda başarılı ve arkadaşları tarafından verilen bir kişiliğe sahip olan Joseph tüm okulu yasa boğdu. Kendisine Avada Kedavra laneti yaptığı düşünülen Joseph için okulda anma günü düzenlendi. Alınan haberlere göre JosepH'in okul cübbesinin içinden bir mektup çıktı. Ancak bu basına verilmedi." Ertesi günün gazetesinde bu yazıyordu. JosepH'in artık bu dünyada olmadığını. Artık buna katlanamayıp intihat ettiğini. Joseph yoktu bundan sonra. Onun o gülüşü, onun o tek kaşını kaldırışı ve anlamaz tavırlı bakışları, şarkı söylediği o sesi, arkadaşlarına yaptığı şakalar, ve daha niceleri. Küçük omuzları, taşıyamadığı yükleri barındırıyordu ve buna daha fazla dayanamamıştı. Cansız bedeni okulda odaya giren arkadaşları tarafından bulunmuştu. Acı bir durum. soğuk ve kimsesiz küçük bir bedendi yerde yatan. Birkaç saniye önce canlı ike birkaç saniye sonra hayata gözlerini yuman. Aklından geçen son şey ise; yakındalarını özleyeceği olmuştu. Cübbesinin cebincen çıkan parşömende yazılı olanlar okundu ortak salonda tüm öğrencilere. Şu satırlar yer alıyordu o son sözlerde. "Hogwarts; ikinci yuvam. İlk geldiğim günü hatırlıyorum. Çok heyecanlanmıştım. Gryffindora seçileceğimi geçiriyordum içimden hep. Başka bina olmasın diye. Ancak yıllar geçtikçe her binadan arkadaşlarım oldu. Gryffindorda olmak değildi önemli olan. Arkadaşlığı hissetmekti. ve bunu bana fazlasıyla verdiniz. Bu yazdıklarımı okuyorsanız ben artık yokum demektir ve gittiğim yerde sizi özlüyorum demektir. Anne, baba, Brynja, Marleene, Summer, Antonio, Adeline... her binadan arkadaşlarım. Hepinizden özür diliyorum ve birkaç şey istiyorum. Asam olan asma ağacını yakmanızı istiyorum. O laneti barındıran asa kimsenin eline geçmesin lütfen. hayvanımı muggle kentinde bir hayvanat bahçesine bırakılmasını istiyorum ve bu sözü anneme söylüyorum. Yatakhanede bulunan bir kitabım var, yatağımın hemen kenarında. Muggle bir yazara ait kitap. PS: i love you diye; onu Brynja'a bırakıyorum. Hala kütüphaneye vermediğim fevkalade muktedir iksirler kitabınım 125. sayfasında bulunan küçük parşömeni Merleene'e verilmesini istiyorum. Profesör Megane'ye bana okulda yaptığı yardımlar için çok teşekkür ediyorum. Sanırım söyleyeceğim birşey kalmadı. Ah aklıma son birşey daha geldi. Yatahkanemde bulunan dolabın içinde hazırlamış olduğum bazı iksirler var onu Adeline'e verilmesini istiyorum. Biliyor musun Adeline seni de özlüyorum. Sanırım burada veda etmem gerek. Fazla konuştukça bunu yapamayacağımdan korkuyorum. Neden intihar ettiğimi sizlere söylemeyeceğim. Bu benimle birlikte gidecek olan bir sır. Sadece şunu bilim: Hepinizi çok seviyorum. D. Joseph Carter" Ortamda oluşan garip sessizlik. İyi ve kötüyü ayırt etmeden verilen sevgi. Söylenecek söz yok. Akıllarda dolanan şu iki kelime dışında.Joseph sonsuzlukta.
| |
|
Lynna Schroeder Bronx High IV. Sınıf
Mesaj Sayısı : 58 Kayıt tarihi : 21/07/11 Nerden : deutschland
| Konu: Geri: Joseph l l C.tesi Tem. 23, 2011 7:48 pm | |
| Çok küçük bir, iki hata vardı bu yüzden puan kırmadım. Yıldız Değerin; 100! İyi Rp'ler dileriim. =D | |
|