Ad&Soyad: Minerva Rodeline
Kişisel Özellikler: Delicesine okur. Fakat bu eline ne geçerse okuduğu anlamına gelmez tabi. En çok hayat mücadelesini konu almış kitapları sever. Ailesinden kopuktur ve genelde onlardan nefretle bahseder. Sevecendir, sinirlenmediği sürece. Gününün büyük bir bölümünü yüzerek, müzikle uğraşarak -beş ayrı enstrumanı vardır- ve gülerek geçirir.
İstediğiniz Meslek: Öğrenci
İstediğiniz Ünlü: Rachel Hurd-Wood
Örnek RP:
Dünya takvimine göre 26 Mayıs... Babamın ölüm yıldönümü. Sabah kalktığımda içimdeki sıkıntının nedenini anlamam dijital saat ve takvim göstergeme bakmamla bir oldu. Her yıl yaptığım gibi sıkıntıyla doğruldum yatakta. İşte her yıl düzenlenen ritüel tekrarlanıyordu.
Bu tarihte mürettebattın tamamı Astrid Khrovchenko'nun rahatsız edilmemesi gerektiğini bilirdi. İşlere başkan yardımcısı bakar, çok büyük bir sorun olursa direk Yuda'ya başvurulurdu. Bense bütün gün yas tutar ve babamı anlam için çellomun başına geçerdim.
Aynanın karşısına geçip saçlarımı sıkıca topladım, topuz yaptım ve siyah ince askılı, uzun tül bir eteği olan elbisemi üzerime geçirip sade bir makyaj yaptım. Odamı topladım ve yatağıma oturup çellomu çalmaya başladım.
Müzik... Onun sayesinde tek bir 26 Mayıs'ta dahi göz yaşı dökmedim. Gözlerimi kapatmış, parmaklarım yayımı nereye götürürse oraya gidiyordum. Rüzgara tutulmuş bir yaprak gibi titriyor, dini bir ayindeymişcesine sağa sola sallanıyordum müziğin ritmiyle.
Ve birden büyü bozuldu.
Ve birden içeride başka birinin sesi yankılandı.
"İyi günler Bayan Krovchenko. Umarım rahatsız etmiyorumdur fakat birinin bana neden buraya gönderildiğimi açıklayacağını düşünüyordum. O biri de maalesef ki sizsiniz.
Gözlerimi açmadım bir süre. Öfkeyle dudaklarımı ısırıp bekledim. Ardından senfoninin yarım kalmaması için devamını hızlıca çaldım ve son notayı çaldığımda yavaş yavaş gözlerimi araladım. Hayatımda hiç bu kadar öfkelenmemiştim.Konuşmadım, adeta tısladım:
-Bu ne cüret? Yasımı bölmeye nasıl cüret edersin?
"Yasınızı böldüğüm için üzgünüm ama benim sorularıma cevap olduktan sonra tekrar devam edebilirsiniz."
Çelloyu usulca yanıma yerleştirip ayağa kalktım. Bu ne rahatlık, bu ne saygısızlık, bi ne had bilmezliktir?
"Neden buraya atandığımı soruyorum sadece. Basit bir soru. Fakat o kadar hızlı yer değiştirilmesini ve neden değiştirilen kişinin ben olduğumu merak ediyorum."
Şu mesele... Dün Yuda'yla konuşup alexander'ı Delta'ya almasını, burada daha yararlı olacağını söylemiş ve ikna etmiştim. Fakat doktorumuz bu durumdan pek memnun değildi sanırım.
"Cevabınızı bekliyorum."
Gayet sakin bir tavırla kollarımı bağlayıp Alexander'ın gözlerinin içine baktım:
-Delta'da daha fonksiyonel ve başarılı olacağına kanaat getirdim. Ayrıca seninle çalışmak benim için çok daha kolay olacak. Kısacası seni burada istiyorum. Bir sorun mu var?
Mekanik bir ses tonuyla söylenmiş bu sözlerin doktor üzerindeki etkisi ne olacaktı merak ediyordum. Ne diye yaygara kopartıp ritüelimi mahvetmişti ki? Odasındaki en küçük ayrıntı bile düşünülmüştü. Mevki de aynıydı. Öyleyse sorun neydi?
"Size göre olay basit olabilir. Ama değişen benim hayatım. Bazı şeyleri bana da sorabilirdiniz. Burada çalışmak isteyip istemediğim gibi."
Bunlar içi boş bahaneler... Belki de bir kadın? Ayrı kalmak istemediği bir kadın? Bananeydi ki bu durumdan allahsen!
"Kararlarınızın neleri etkilediğini düşünmüyorsunuz belli ki. Ayrıca odamın diğeriyle aynı olması da sinir bozucu bir detay. Belki kibarca sorsaydınız neden burada çalışmak istemeyeceğimi de anlatmış olacaktım. Fakat siz düşünmüş ve karar vermişsiniz. Kalanların düşüncelerinin önemi yok değil mi?"
İçimin öfkeyle fokurdadığını hissettim Hiç kimse benim altımda çalışan insanları önemsemediğimi söyleyemezdi. Yıllarca iyi bir lider olmaya çalışan biri olarak bunu hak etmediğimi düşünmekte haklıydım. Sinirli olduğumda yaptığım gibi jestlerimi çok fazla kullanmaya başlamıştım yine:
-Siz benim otoritemi de liderlik becerilerimi de sorgulayamazsınız beyefendi! Haddinizi aşmadan tartışmaya devam edebilirsiniz. Aksi taktirde buradan defolup gitmenizi isteyeceğim. Ve lütfen bir dahakine benim için özel bir günde beni rahatsız etmek için içi dolu sebepler bulun! Ne hayatınız değişti ne de düşünceleriniz önemsenmiyor. Burada daha yararlı olacağınız düşünüldü. Buraya tatil yapmaya gelmedik takdir edersiniz ki. Eğer bir sorununuz veya endişeniz varsa dinlerim fakat sakın benimle bir daha bu tonda konuşmayın!
"Bayan Krovchenko sizin düşünceleriniz umrumda değil. Fakat tüm bu olaylar çalışmalarımı etkiliyor. Tam yeni bir şey bulmak üzereyken bir yerden bir yere taşınmak her şeyi mahvetti. Tüplerimin kırılma sesi, tüm yol boyunca bana işkence gibi geldi. Ayrıca bana yardımcı olabilecek bazı bitkiler sadece orada yetişiyor. Çalışmamın tamamı oradaki bitkilerin yardımcılığı üzerine kuruluydu. Bana bunu yapamazsınız."
İrkilmiş ve bir iki adım geri çekilmiştim. Hata mıydı yaptığım?
"Neyse tamam. Üzgünüm artık gideyim ve sizi rahat bırakayım en iyisi. Şimdi izninizle."
Alexander odadan çıkar çıkmaz yatağa çöküp yaprak gibi titremeye başlamıştım. Bu sefer gözyaşlarımı tutacak gücüm yoktu. Orada kaç saat ağladığımı unutmuştum. Fakat sonunda kendime geldiğimde yaptığımın bir hata olduğunu, en kısa zamanda Yuda'yla konuşup bu durumu düzeltmem gerektiğini fark etmiştim. Bencilce davranmış ve babamı, Yuda'yı hayal kırıklığına uğratmıştım. Kalkıp aynada yüzümü temizlerken çağırdığım tim üyesi kapıda göründü:
-Buyurun Bayan Krovchenko?
-Bana Doktor Sothale'ı bul ve odama gelmesini söyle.
-Emredersiniz.
usulca yatağa yürüyüp kapıya sırtımı dönecek şekilde oturdum. Çellomu bacaklarımın arasına yerleştirip dört mevsim konçertosunu çalmaya başladım. Kış bölümünün son notasını çektiğimde odaya birinin girdiğini hissettim.
-Haklıydınız Bay Sothale, bencillik ettim. Dilerseniz Alfa'ya geri dönmeniz için Yuda ile konuşurum. Sizden istediğim şey ise zarar görmüş eşyalarınızın envanterini çıkarmanız. Hepsi yenilenecektir. Şimdi çıkabilirsiniz.
Ve çellomun sesi... İlkbahar bölümü...
"Asıl ben özür dilerim Bayan Krovchenko. Yorgun ve stresli bir anıma denk geldiniz. Aslında beni ekibinize kabul ettiğiniz için teşekkür etmeliyim. Alfadaki malzemelere buradan da ulaşabilirim. Bu konu için endişelenmeyin."
Çalmayı kesip karşımdaki neredeyse sırılsıklam olan adama baktım. Belli ki duştan öylece çıkıp yanıma gelmek zorunda kalmıştı. İstemsizce onun duştaki halini hayal ettiğimde ise tahrik oldum, yüzüm kızardı.
"Acaba beni affedebildiniz mi?"
Yüzümü görebilmek için iyice eğilmişti dizlerinin üzerinde. Ne yaptığımı farkına varamadan çelloyu usulca yanıma koyup diz çöktüm ben de. Bir süre ona bakakaldım ve ardından sarıldım ona.
-Özür dilerim. Seni yerinden etmek değildi amacım. Sadece seninle daha rahat çalışırız diye... Ben özür dilerim.
Gittikçe ıslanıyordum ben de. Neredeyse ben de sırıl sıklam olacakken geri çekilmeye çalıştım fakat dengemi sağlayamayıp ileri doğru kaykılınca Alexander'la aramızdaki mesafenin neredeyse sıfıra indiğini fark ettim. Gerisi tamamen istemsizce oldu. Fakat dudaklarım onunkilere değdikten az sonra ateşe dokunmuşçasına geri sıçradık ikimiz de. Ben utançla başımı öne eğerken şimdi ne olacağını düşünüyordum.
Aptal kafa!
-Özür dilerim.
Kendime lanetler okumakla meşguldum o an. Şaşkın ve yaptığı hatanın farkında bir kız çocuğu. Tam başımı kaldırıp tekrar özür dileyecekken Alexander'ın yere devrilmesiyle refleks olarak beni kendine çekmesi her şeyi alt üst etti. Öyle kocaman gözlerle birbirimize bakarken mırıldandığını duydum:
"Her şeyin canı cehenneme."
Anında kendimi yerde buldum. Sonrasında ise beni kim kaybetmişti ki ben bulacaktım? Alexander'ın dudaklarımda ve yanaklarımda gezinen dudakları beni benden alıp Upsilon'dan bile uzağa fırlatmıştı bile. Saçlarından akan sular omzuma, yanaklarıma ve gözlerime akıyordu. Bir an geri çekildi ve gözlerime baktı. İkimiz de nefes nefeseydik. Gidecek sandım bir an.
-Sakın gideyim deme Sothale.
Aman Tanrım neler yapıyordum böyle! Hiç tanımadığım bir adamı, odamın zemininde öpüyor, üstelik daha fazlasını istemekten utanmıyordum. Sonunda onun o çok istediğim saçlarına dokunabilmiş olma, ağırlığını üzerimde, dudaklarının tadını damağımda hissetmek her ne kadar uygunsuz olsa da beni çılgına çeviriyordu. Bir an nefes almayı unuttum ve geri çekildim. Tepkisini merak ediyordum.
Gitmedi. Tabi bedenen... Söylediklerimin ve davranışlarımın muhakemesini yapmama fırsat versin istemiyordum zaten. Eğer oturup mevcut durumu düşünmeye başlarsam o an duyduğum hazzın yerini utanma duygusu ve suçluluk alacaktı.
Şimdi değil... En azından şimdi beni rahat bırak Bayan Krovchenko.
Astrid olmanın verdiği çocuksu mutluluk evrimleşmiş, Astrid'i bir kadın haline çevirmişti. Tahmin edemezdim... Zaten duruma dayanılmaz bir cazibe katan da buydu. Alexander'ın dudakları ve elleri dudaklarımda, göğsümde, vücudumda gezinirken bana yabancı olan bu adamı hiç yadsımadan kabullendiğimi fark ettim. Yadsıdığım tek şey tenimde onu tamamen hissetmemi engelleyen kumaş parçalarıydı.
"Astrid?"
Nefes nefese bir mırıltı... İsminin bu kadar hoş bir tınıya sahip olması insanın içini ısıtıyor. Dur biraz, o Alexander! İsmim onun dudaklarında... Unutmamış. Ama o benim altımda çalışan bir eleman? Yapma lütfen, sen o an sadece Astrid'sin. O ise Alexander, hatta Alex...
Omuzlarından itip uzaklaştırdım onu kendimden. Ellerim gömleğinin düğmelerine düşmanmışcasına teker teker bir hışımla açtı onları. Hafifçe doğrulup sıyırdım o anlamsız bez parçasını kollarından omuzlarını öperken. Tekrar uzanırken yatağa, Alexander'ın ensesinden tuttum ki sakın bir daha bırakmayı düşünmesin. Onun yüzünü öpücüklere boğarken ortama uymayan anlamsız bir ses işittim.
Telefon...
Yüzümü sağa çevirip telefona uzanırken yüzüm hariç tüm vücudumu Alex'e bıraktım ve telefonu açtım nefes nefese:
-Alo?
-Astrid? Neden nefes nefesesin? Bir sorun mu var?
Yuda... Hay aksi tam zamanında...
-Hayır Yuda. Ben...
Alexander'ın dudaklarına kondurulmuş bir kaçak öpücük daha.
-Ben telefona yetişmek için koştum da.
-Neredeydin ki?
Sahi neredeydim ben?
-Aşağıda. Aşağı güverteye inmiştim.
-Her neyse güzellik. Hemen buraya gelmen gerekiyor.
Ne? Hayır, bu sefer bırakamam.
-Yapma Yuda, bu günün tarihini biliyorsun.
-Biliyorum ama acilen burada olman gerekiyor.
-Sorun ne?
-Koloniler hakkında olağanüstü toplanacağız.
Tam da sırasıydı yani. Bir kaçamak öpücük daha.
-Bana bir saat ver. Orada olacağım.
-Kırkbeş dakika Astrid. Ve sonra buradasın.
Ben tamam diyecekken Alexander'ın bir hareketi, dudaklarımdan anlamsız bir inleme kopmasına neden oldu. Gözlerimi kapatıp dudaklarımı ısırdım ve Yuda'nın bunu duymamış olmasını diledim.
-Neydi o?
-Ben... Ayağımı karyolaya çarptım da aceleden.
-Dikkatli ol Astrid. Bir gün bir yerini sakatlayacaksın. unutma kırkbeş dakika.
-Tamam, görüşürüz.
Telefonu yerine koymaya çalışırken yere düştü fakat umursamadım. Alexander'ın masmavi gözlerine bakıp söylendim:
-Kırkbeş dakika. Bu kadarını koparabildim.
Sol komidindeki uzaktan kumandaya uzanıp kapıyı kilitledim ve içimden tekrar ettim.
Kırkbeş dakika.
"Ast..rid. Ben üzgünüm. Ama gitmelisin. Zaten bir hataydı değil mi?"
Hata? Ne yani... Hata olduğunu düşünüyordu öyle mi? Heyecanlandığında değişen aksanı bile beni güldürmeye yetemezdi o an. Gözlerimi kocaman açmış, devamında ne geleceğini bekliyordum.
"Yani.. Yas gününde seni zorlamak istemezdim."
Beni zorladığını mı sanıyordu? Tanrı aşkına bu her neyse başlatan zaten bendim! Gittikçe uzaklaşıyordu benden. Bense çarpılmış bir yüz ifadesiyle ona bakıyordum.
"Seni bu duruma soktuğum için özür dilerim."
Uzaklaştı, uzaklaştı ve üzerimdeki sıcaklığı kaybolduğu an üşüdüm aniden. Elbisemin yakasını çekerek göğüslerimi kapattım ve doğruldum. Bu sefer mahveden ben değildim değil mi? Öfkenin içimde yükseldiğini hissediyordum. Kavga kaçınılmazdı ama kaçınılmazı yaşamak istemiyordum. Öfkeden muhtemelen grileşmiş gözlerimi ona dikerek söylendim:
-Beni zorladığını sanıyorsun yani? Bana kimse istemediğim bir şey yaptıramaz. Ama bu senin için bir hataysa...
Karşımda hala yarı çıplaktı ve benim için ona karşı koymak gittikçe güçleşiyordu. Bu anı bir daha asla yakalayamayabilirdim. Şu an onu kaybedemezdim. Aklıma ilk gelen şeyi yapıp ben devirdim onu bu sefer yumuşacık yatağa. Hareket edemeyeceğinden emin olduktan sonra baktım yüzüne. Saçlarım yüzüne dökülüyordu. Tek bir hamlede sol tarafımda topladım saçlarımı ve söylendim:
-Eğer yaptığın bir hataysa, üstün olarak emrediyorum Sothale. Hata yapmaya devam et.
Düşündüğü şeyin hiyerarşinin koyduğu engeller olduğuna emindim. Madem sorun hiyerarşiydi ben de sorunu lehime çevirirdim.
Bir an göz göze geldik ve Alexander'ın ilk kez gülümsediğini gördüm. Yüzüne o kadar çok yakışıyordu ki bu gülümseme, neden daha önce sakladığını merak ettim o an. Tabi bunu düşünmek için çok zamanım kalmamıştı çünkü aniden ben kendimi yatakta buldum. Ben daha ne olduğunu anlayamadan elbisemin tüllerinin yataktan aşağıya süzüldüğünü fark ettim. Bir kahkaha patlatmaktan kendimi alamadım.
"Madem kibarca emrettiniz."
Tahmin etmiştim. Hazla gülümseyerek baktım güzelim suratına Alexander'ın. Tekrar o ışıltılı gülümsemeyi gördüğümde ise gözlerim tek bi noktaya kilitlendiğinden kemerini çıkartıp yataktan aşağıya attığını ancak sesini duyduğunda fark edebildim. Dudaklarımız tekrar buluştuğunda tekrar kaçmaması için sıkı sıkıya sarıldım ona. Artık tenini tüm bedenimde hissedebiliyor olmanın verdiği rahatlığa bürünmüştüm. Vücudumu tamamen sabırsız ellere bırakmış, göğsüme değen göğsüyle irkiliyor, çenemden aşağıya kayan dudaklarıyla ürperiyordum.
Şimdi tam zamanı.
Hafifçe yan dönüp tekrar onu yatağa devirdim ve belimden çektim ellerini. Saçlarımı gözümün önünden çekip sert fakat işveli bir tonla sordum:
-Demek hata öyle mi? Hata neresinde bunun Alexander?
Özellikle en kritik noktada keserek haklı bir intikam alıyordum. Üstelik onun bu şekilde kıvranması bana tarifsiz bir zevk veriyordu. arayı soğutmamak için önce dudağına minik bir öpücük kondurdum ardından çenesine, boynuna, omzuna ve kulağına. Fısıldadım:
-Hata bunun neresinde?
Nefes alış verişinin hızlandığını fark ettiğimde memnuniyetle gülümsedim fakat o bunu görmedi. Derin bir nefesle göğsünün şiştiğini hissettim.
"Ta..mam. Hat.. Hata değil..di."
Asıl şimdi aksanının değişmesi komiğime gidiyordu. Gözlerini açtığında sıcacık bir mavilik çarptı gözlerime. Eminim benim gözlerim de o sırada maviye dönmüştü. Nefesini yüzümde hissettim tekrar, ellerini sırtımda ve belimde...
"İşkenceyi...kesebilirsin."
Artık gerçekten oyunu bırakmaya karar vermiştim. Alexander aramızdaki son engeli de kaldırdığında heyecandan kalbim göğüs kafesimi zorlamaya başlamıştı. Tam birbirimize sıkı sıkı sarılıp doğrulacakken çalamayasıca telefon tekrar girdi aramıza. Bu sefer Alexander'ın vücudunun altından hızla sıyrılıp saate baktım.
Kırkbeş dakika dolalı çok olmuş!
Korkarak uzandım telefona:
-Alo?
-Neredesin sen!
-Tamam Yuda haklısın, hemen geliyorum. Beş dakikaya oradayım.
Alexander'ı son bir kez öpüp iç çamaşırlarımı aramaya koyuldum. Beş dakika sonra giyinip çıkmıştım bile. Bir saat sonra döndüğümde ise doktorumuz çoktan uyumuştu. Hiç ses çıkarmadan pantolonumu çıkartıp tişörtümle yanına uzandım ve öylece uyuyakaldım.
---SON---